🏛 *Trapezopolis* Antik Kenti (bazı kaynaklarda adı Trapezapolis olarak geçer), Denizli'nin Babadağ İlçesi'ne bağlı Bekirler Köyü yakınlarında bulunur. Kentin kurulduğu yer, Trapezopolis adından da anlaşılacığı gibi, üzeri düz bir tepenin üstündedir. Bu tepenin üzerinden Hierapolis (Pamukkale) görülebilmektedir.
Babadağ (antik adıyla Salbacos) Dağı'nın kuzey yamaçlarında yerleşmiş olan antik kent, Menderes (Maiandros) Nehri'nin kolu olan Çürüksu (Lycos) Nehri'nin oluşturduğu ovaya hakim konu... daha🏛 *Trapezopolis* Antik Kenti (bazı kaynaklarda adı Trapezapolis olarak geçer), Denizli'nin Babadağ İlçesi'ne bağlı Bekirler Köyü yakınlarında bulunur. Kentin kurulduğu yer, Trapezopolis adından da anlaşılacığı gibi, üzeri düz bir tepenin üstündedir. Bu tepenin üzerinden Hierapolis (Pamukkale) görülebilmektedir.
Babadağ (antik adıyla Salbacos) Dağı'nın kuzey yamaçlarında yerleşmiş olan antik kent, Menderes (Maiandros) Nehri'nin kolu olan Çürüksu (Lycos) Nehri'nin oluşturduğu ovaya hakim konumdadır. Kentte bulunan verilerin en eskileri Helenistik Dönem'e tarihlendiği için, Trapezopolis Antik Kenti'nin Helenistik Dönem'de kurulduğu öne sürülür. Kent, Helenistik ve Roma Dönemleri'nde Karia Bölgesi'ne dahil gösterilir. Yine bu dönemde Karia Bölgesi'nin Conventus (yargılama merkezi) merkezlerinden Alabanda'nın conventus'u içinde yer almıştır. Doğu Roma yani Bizans Dönemi'nde kent Frigya Eyaleti sınırları içindedir. Trapezopolis'in Laodecia, Hierapolis ve Attouda şehirleri ile yakın ticari ilişki içinde olduğunu diğer bölgelerde bulunan yazıtlar aracılığıyla bilmekteyiz. Bununla birlikte kentin ana geçim kaynağının bu bölgede yetiştirilen koyunlardan elde edilen yün olma olasılığı da yüksektir.
Antik kentin dört bir yanı uçurumlarla çevrilidir ve korunmaya oldukça elverişlidir. Kenti çevreleyen savunma duvarlarının takviyesiyle ele geçirmesi zor bir kent olduğu açıktır. Yerleşim yayıldığı alanın büyük bölümünde yoğun tarım faaliyetleri yapılmaktadır. Trapezopolis kaçak kazıların hedefi konumundadır. Kentte görülen yapı kalıntılarının büyük kısmı, ne yazık ki bu kaçak kazılar sayesinde ortaya çıkmıştır.
Trapezopolis'in yerleşim alanının ortalarında bir kiliseye ait olma ihtimali yüksek kalıntılar bulunur. Buna ek olarak surların bir kısmı ve mezar odaları da görülebilir. Kentin nekropolü ise batıda oldukça geniş bir alana yayılır. bulunan mezarlar içinde pişmiş topraktan lahitler çoğunluktadır. Bu lahitler Erken Roma Dönemi özellikleri gösterir. Bu lahitlerin etrafı tuğla ya da taşla örülmüş ve kapakları kapatılmış bir haldedir. Ölü hediyelerinin lahidin dışına veya içine konulduğu düşünülmektedir.
Trapezopolis'in yakınında yer alan Bekir Köyü sokaklarında ve evlerin önlerinde, antik kente ait sütun, sütun başı, stel gibi pek çok mimari öğe görülebilmektedir. Pek çok Denizli Antik Kenti gibi Trapezopolis'in yapı kalıntıları da yeni yerleşimlerin inşasında kullanılmıştır. 🏛
🏛 *Pitane* antik kenti, İzmir, Dikili ilçesi Çandarlı mahallesi içinde kalan Antik Çağ’da Aiolis bölgesi antik kent yerleşimlerinden biridir. Homeros’un kitaplarında bahsettiği 12 Aiol antik kentinden birisi olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
İzmir antik kentleri arasında yer alan Pitane Antik Kenti, burada bulunan tarihi yapıların içinde en çok ilgi görenlerden biridir. Pitane’nin kelime anlamı “suyu bol” demektir. Dikili Çandarlı bölgesinde yer alan antik kentin ne zaman kurulduğuna d... daha🏛 *Pitane* antik kenti, İzmir, Dikili ilçesi Çandarlı mahallesi içinde kalan Antik Çağ’da Aiolis bölgesi antik kent yerleşimlerinden biridir. Homeros’un kitaplarında bahsettiği 12 Aiol antik kentinden birisi olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
İzmir antik kentleri arasında yer alan Pitane Antik Kenti, burada bulunan tarihi yapıların içinde en çok ilgi görenlerden biridir. Pitane’nin kelime anlamı “suyu bol” demektir. Dikili Çandarlı bölgesinde yer alan antik kentin ne zaman kurulduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Luwiler tarafından kurulmuş olabileceği düşünülen kent hakkında somut olan tek bilgi kent tarihinin Helen öncesi döneme dayandığıdır.
1. Pitane: Mysia'da Pitane (Çandarlı) kentini kuran Amazon'un adı. Kyme ve Priene şehirlerinin kurulmasına da katılmış.
2. Pitane: İzmir Aliağa ile Bergama arasında, Kaikos’un (Bakırçay) denize döküldüğü yerde idi. Pitane sözcüğü, suyu bol anlamında Luwi-Pelasg dilinden gelmektedir. Kentin ne zaman kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber tarihi Helen öncesine kadar inmektedir. Büyük olasılıkla Luwiler tarafından kurulmuştur. Pitane’nin Amazon söylencesinde kadınlar tarafından kurulduğu dile getiriliyor. Pitane’nin Orta Çağ tarihi de çok karanlıktır. Bir ara Cenevizlilerin üssü olduğu sanılmaktadır. Pitane’de Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal kazı yapmışsa da yeterli bilgi verebilecek mimari kalıntılara rastlayamamıştır. Zira kentteki taşlar yeni yapılanmada yerlerinden sökülmüştür. Kazılarda MÖ. 6. yy.’a tarihlenen mezarlara, çeşitli keramiklere, vazolara, kadehlere, kylixlere (açık ağızlı ve ayaklı içki kapları) ve ölü külü kaplarına rastlanmıştır. MÖ. 6. yy.’a tarihlenen arkaik bir erkek heykeli ise bugün Bergama Müzesi’ndedir.
3. Pitane: Çandarlı. Anadolu’nun batısında, Foça’nın kuzeydoğusunda, aynı isimli körfezin kıyısında kent.
Kenti kuranlar Anadolu’nun yerli halkı olan Luvilerdir. Kentte ele geçen en eski buluntu MÖ 3. bine tarihlenmiştir.
On iki üyeli Aiolis Birliğinin (On İki Aiol kenti) üyesidir. Pitane’yi MÖ 5. yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliği üyesi olarak görürüz, ödediği vergi oldukça düşüktür. Kentteki nekropolis şimdiye değin Anadolu’da gün ışığına çıkarılan en zengin antik çağ mezarlığıdır.
Filozof Arkesilaos bu kenttendir.
Strabon, farklı bir toprak türünden yapılan “tuğlaların Pitane’de suyun üstünde yüzdüğünü” aktarır.
Pitane Antik Kenti Arkeoloji Çalışmaları: Arkeoloji çalışmaları sırasında kentle ilgili birçok ipucu bulunmuştur. 20. yy başında başlamış olan araştırma ve kazı çalışmalarında birçok heykel ve benzer eserler bulunmuştur. Bulunan arkeolojik kalıntılar dışında “kentten bugüne ulaşan tek yapı kale” olabilmiştir. Kent surlarının küçük bir kısmı da olsa yarım adanın uç kısmından görülebiliyor. Tiyatro, liman ya da stadyuma ait kalıntılar maalesef günümüze ulaşmamıştır.
Şehir içinde iki adet liman olduğu düşünülmektedir, doğu tarafında olması gereken liman hakkında yapılan araştırmalar sonucunda kanıt bulunamamıştır. Batı tarafında olan liman da şimdiki dönemde denizin altında kalmış olan bir mendirekle çevrelenmiş durumdaydı. Mendirek, kıyıya yakın olan bir adaya kadar uzatılıp, kuleyle sonlandığı tespit edilebilmiştir. Yarımadanın doğu tarafında tiyatro koyağı yeri ve güney bölgesinde olan burun üstünde de stadyumun yeri belirlidir. Çandarlı Kalesi olarak bildiğimiz Orta Çağ kalesi temellerinde antik yapının temelleri kullanıldığı da anlaşılmıştır. Kalenin duvarlarında İlk Çağ dönemindeki yapılardan alınmış olan devşirme taşlara rastlanmıştır. Günümüzde olan mimari yapısının orijinal yapısından farklı olduğu bilinen kale körfezin ve Çandarlı’nın güvenliği için inşa ettirilmiştir.
Burada yapılmış olan kazı çalışmalarıyla kadeh, vazo, mezar, ölü külü kabı (urne) çeşitlerinin yanı sıra arkaik erkek heykeli de çıkartılmıştır. 1958 senesinde yarımada kıstağı bölgesinde yerliler tarafından bulunan Ion stilli heykel 1.63 boyundaki bir erkek figürü olarak karşımıza çıkmıştır. Arkaik dönem eseri olan erkek heykeli MÖ. 6. yüzyıla tarihlenmiştir. 🏛
🏛 Mezgit Kale Kalıntıları, Antik Lamas (Limonlu) Çayı ile Antik Kalykadnos (Göksu) Irmağı arasında kalan bölge antik kaynaklarda “Olba Teritoryumu” olarak anılmaktadır. Bölge Helenistik Dönemde iskân görmeye başlamış, bu yapılaşma ve yerleşimler genel olarak MÖ. 2. yüzyılda, Teukros Hanedanlığı ile Seleukosların işbirliğiyle kurulmuşlardır. Helenistik Dönemde kurulan yerleşimler özellikle Roma Döneminde varlıklarını genişleyerek sürdürmüşlerdir. Paslı’da Kalıntılar genel olarak Roma Döneminde ka... daha🏛 Mezgit Kale Kalıntıları, Antik Lamas (Limonlu) Çayı ile Antik Kalykadnos (Göksu) Irmağı arasında kalan bölge antik kaynaklarda “Olba Teritoryumu” olarak anılmaktadır. Bölge Helenistik Dönemde iskân görmeye başlamış, bu yapılaşma ve yerleşimler genel olarak MÖ. 2. yüzyılda, Teukros Hanedanlığı ile Seleukosların işbirliğiyle kurulmuşlardır. Helenistik Dönemde kurulan yerleşimler özellikle Roma Döneminde varlıklarını genişleyerek sürdürmüşlerdir. Paslı’da Kalıntılar genel olarak Roma Döneminde kalmadır. Mezgit Kale de bu dönemden kalan ve bölgenin en büyük Anıt Mezarıdır.
Mezgitkale (Korkusuz Kral Mezarı) Mersin, Silifke ilçesi kırsal alaninda yer alan bir mozoledir.
2. veya 3. yüzyılda bir Romalı toprak sahibince aile bireyleri için yaptırılmış bir mozoledir. Bizans dönemimde kullanım dışı kalmış, bölge Türk yönetimine girdikten sonra da yöredeki Türkmen aşiretlerince zaman zaman konut olarak kullanılmıştır. Mozole 7.8 x 7.8 m. kare planlı bir binadır. Dört Korint başlikli sütünün yer aldığı giriş güneydendir. Sutunlarda konsollar (bindirmelik) vardır. Binanın kuzey duvarı üzerinde bir kılıç, bir kalkan ve iki akrep figürü bulunur. Mozole'nin doğusunda zeytinyağı işlikleri ile bir sarnıç yer alır. Sarnıcın boyutları 20 x 5 x 8 m. dir. 🏛
🏛 *Manazan Mağaraları*, Yeşildere (İbrala), Taşkale (Kızıllar) Köyleri arasında uzanan Yeşildere Vadisi'nin doğusunda, Karaman –Yeşildere Taşkale yolunun kenarındadır. Karaman’a uzaklığı 40 km.dir. Mağaralar, içerisinde kil oranı yüksek kireçtaşı arazide, yüksek bir kaya kütlesine tamamen insan eli ile oyulmuş “5 katlı toplu meskenler” halindedir. İlk iki kat doğu batı yönünde hücre şeklinde birçok odacıktan oluşmaktadır. Doğudan ve batıdan vadiyi kontrol edebilecek stratejik konuma sahiptir. Or... daha🏛 *Manazan Mağaraları*, Yeşildere (İbrala), Taşkale (Kızıllar) Köyleri arasında uzanan Yeşildere Vadisi'nin doğusunda, Karaman –Yeşildere Taşkale yolunun kenarındadır. Karaman’a uzaklığı 40 km.dir. Mağaralar, içerisinde kil oranı yüksek kireçtaşı arazide, yüksek bir kaya kütlesine tamamen insan eli ile oyulmuş “5 katlı toplu meskenler” halindedir. İlk iki kat doğu batı yönünde hücre şeklinde birçok odacıktan oluşmaktadır. Doğudan ve batıdan vadiyi kontrol edebilecek stratejik konuma sahiptir. Ortada bulunan yüksek kaya kütlesine oyulan diğer katlar yörede sırasıyla Kum Kale, At Meydanı ve “Ölüler Meydanı” olarak adlandırılmıştır. Mağaraların ön cephesi doğal olaylar sonucu tahrip olduğundan günümüzde belirgin bir girişi yoktur. Birinci katta oyuntular şeklinde bir çok mezar odaları vardır. Bu katta doğudan batıya doğruya sıralanan odalardan bazılarının şapel olduğu tespit edilmiştir. Bunların içerisinde bazı geometrik şekillerin ve freskoların izleri bulunmaktadır. Şapellerin en büyüğü doğu bölümde yer almaktadır. Üstü beşik tonozlu olup yamaçta yer alan güney cephe doğal olaylar sonucu yıkılmıştır. Mağaraların ne zaman oyulduğunu kesin olarak ortaya koyacak veriler olmamakla birlikte buradan ele geçen küçük buluntulardan mağaraların Bizans Devri'nde 6. ve 7. yüzyıllarda oyulduğu ve yerleşildiği anlaşılmaktadır. Mağaraların hem güvenlik açısından, hem de killi kireç taşının ısı ve nemi sabit tutması özelliği nedeniyle oyulmuş ve kullanılmış olduğu tahmin edilmektedir.
Zamanla iki katı çöken yerleşimin yörede sırasıyla “kum kale, at meydanı ve ölüler meydanı” adıyla anılan 3 katı ise hala ayakta durmaktadır. At meydanında 60 yakın tek veya iki kişilik odalar hala gezilebilecek durumdadır. Bugün Manazan, artık yerleşim yeri olmamakla birlikte Taşkale köylüleri, ılıman mağaraları buğday ve diğer tahıllar ile peynir depolamak için kullanmaktadır.
*Manazan Güzeli*:
1981 yılında bir çoban tarafından, Ölüler Meydanında bir kadın cesedi bulunmuş ve ceset müzeye getirilmiştir. Ceset; 16-17 yaşlarında bir kıza aittir. 2009 yılında yapılan C-14 testi ile Bizans kızının MS. 1150-1200 yılları arasında yaşamış olduğu anlaşılmıştır. Cesedin büyük bir kısmı günümüze kadar sağlam olarak ulaşmıştır. Sadece kafatasından günümüze çok az bir kısmı gelmiştir. Mağaradaki kireç taşı, sabit ısıyı muhafaza ettiğinden ve havada da nem olmadığından, organik maddeler uzun süre bozulmadan kalabilmektedir. Ülkemizde ve dünyada birçok müzede sergilenen cesetlerin çoğu kimyasal işlemlere tabi tutularak mumyalandığı için bugünlere bozulmadan gelebilmiştir. Fakat bu ceset, üzerinde hiçbir kimyasal uygulama yapılmadan ve mumyalanmadan günümüze gelmiştir. Müzelerde sergilenen birçok mumya bile bu ceset kadar sağlam değildir. Kızın üzerindeki elbiseler ile saçlarının modeli, o dönemde yörede yaşayan insanların sosyal yaşamı hakkında da bizi aydınlatmaktadır. 1980’li yıllarda bulunan cesedin vücut bütünlüğü tam olup, üzerindeki elbiseleri ve saç örgüsüyle havası alınmış özel bir cam fanusta sergilenmektedir. 🏛
🏛 Priapos, Çanakkale’nin Biga İlçesine bağlı Karabiga’nın 2 km. kuzeydoğusundaki burnun ucundadır. Priapos, Luwi-Pelasg dilinde “Hisarsuyu” anlamına gelirse de, Dionysos ile Aphrodite’nin oğlu olan, bağ-bahçe tanrısı ve Phallos’u ile tanınan Priapos’dan geldiği de göz ardı edilmemelidir. Strabon, bu inançtan şöyle bahseder: “Kent, adını orada kutsanan Priapos’dan almıştır. Onun kutsanması Korinthos dolayındaki Ornea’dan getirilmiştir….” Batı Anadolu’nun Helenleşmesinden önce Thrak kökenli Bebry... daha🏛 Priapos, Çanakkale’nin Biga İlçesine bağlı Karabiga’nın 2 km. kuzeydoğusundaki burnun ucundadır. Priapos, Luwi-Pelasg dilinde “Hisarsuyu” anlamına gelirse de, Dionysos ile Aphrodite’nin oğlu olan, bağ-bahçe tanrısı ve Phallos’u ile tanınan Priapos’dan geldiği de göz ardı edilmemelidir. Strabon, bu inançtan şöyle bahseder: “Kent, adını orada kutsanan Priapos’dan almıştır. Onun kutsanması Korinthos dolayındaki Ornea’dan getirilmiştir….” Batı Anadolu’nun Helenleşmesinden önce Thrak kökenli Bebrykoslar da Priapos’u önemli tanrılarının arasına koymuşlardı. Böylece Priapos İnancı’nın Yunanistan’dan gelmediğini anlıyoruz. Kentin ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur, fakat MÖ. V. yy.da şarapçılığıyla ün kazandığını ve Yunanistan’a şarap gönderdiğini biliniyor. Arrianos’un İskender’in Anabasis’i kitabından , İskender’in Granikos Savaşına giderken buradan geçtiğini öğreniyoruz. Kent İskender’e hemen boyun eğmiş ve teslim olmuştur. MS. I. yy.da ise Roma-Mithridates savaşında Pontos askerlerinin buradaki Artemis mabedini soyarak, tanrıçanın heykelini götürdükleri yine kaynaklardan bilinmektedir. Priapos MÖ. II. yy.da adına sikke basmış, İmparator Avgustos (Octavianus) döneminde (MÖ. 43-MS.18) Roma’nın yavru kenti olarak gelişmiştir. Sonraki yıllarda önemini yitirmiş ve Parion’a bağlanmıştır. Bölgedeki tümülüslerde, Çanakkale Müzesinin başlattığı kazılarda önemli buluntular ve lâhitlerle karşılaşılmıştır. Bu lâhitlerden iki tanesi bugün Çanakkale Müzesinde sergilenmektedir. Bir tanesinin üzerinde İranlı bir soylu kabartması vardır fakat ne yazık ki defineciler tarafından tahrip görmüştür. Diğerinin üzerinde ise Akhaios ordusunun Troia’yı ele geçirdikten sonra Priamos’un kızı Polxena’yı kurban etme sahnesi yer almaktadır.
Priapos (Priapus), Yunan mitolojisinde bahçeler ve bağlar tanrısı (bereket tanrısı), Lapseki (Lampsakos) şehrinin hakimi, genital organının vurgulanmasıyla işlenmiştir. Dionysos ile Afrodit’in oğlu olduğu söylenirdi. Kültü, adalar ile bütün Yunanistan'a ve Güney İtalya'ya yayıldı. Priapos başlangıçta toprak bereketini temsil ediyordu. Aynı zamanda sürüleri, arıları ve balıkçıları koruyan bir kır ve deniz tanrısıydı.
- Priapos: Alanı, bahçeler ve bağlar tanrısı. Bereket tanrısi. Hayvancilik kır ve deniz tanrısı
- Mekânı: Lampsakos şehri (modern Lapseki) hakimi.
- Malikanelerin giriş yerlerine onun bir “ithyphallos resmi” konurdu. Bu resim kötülükleri uzaklaştırır, huzuru sağlardı. Priapos Roma devrinde özellikle erkekliği ve fiziki aşkı canlandırıyordu. Tanrının tasvirlerindeki laubali karakter ve müstehcen şiirler bundan gelir.
- İmparatorluk devrinde Priapos bir halk tiyatrosu kahramanı oldu.
- En önemli kült merkezi Lampsakos (Lapseki) kentidir. Mısır kültüründe benzer bir tanrı olan Min vardır.
- Tıp literatüründe Priapos'tan esinlenerek adlandırılan, “Priapizm rahatsızlığı” vardır.
Biga turistik açıdan antik değer taşıyan birçok kente sahiptir. Bölge, Antik çağ’da çeşitli Yunan kentlerine ev sahipliği yapmıştır. Bölgede halen farklı antik kentlere ait kalıntılar bulunmaktadır. Kentte şimdiye kadar yapılan kazılar sonucunda, antik kentte ana caddenin etrafında yapılanmış yapılar, mezarlık, saray benzeri bir yapı ve kentin tiyatrosu ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca ünlü Hun imparatoru Attila’nın Parion’da öldüğü ve lahitinin Parion kentinde olduğu söylenir.
Antik kent kazı alanı: Parion antik kenti, ortaya çıkarılan “sevgililer mezarı” sayesinde, sevgililer kenti olarak da biliniyor. Tek kişilik bir mezarın içerisinde yatan iki iskelet bulunmuştur. Birbirine sarılmış halde bulunan iskeletlerin 20-25 yaş aralığında bulunduğu ve muhtemelen birbirinden ayrılmak istemeyen iki sevgilini oldukları ve aynı anda öldükleri tahmin edilmektedir. 🏛
🏛 Misis (Mopsuestia), Ceyhan Nehri kenarında, tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan antik şehir. Helen dininde “Mopsos’un ocağı” anlamına gelen bu isim, Bizans döneminde Malmistra / Mampsista diye anılıyordu. Bu isim Türkler’de Misis ismini almıştır. Günümüzdeki ismi ise Yakapınar’dır.
Antik kentin geçmişi üzerinde bulunduğu ve Neolitik Çağ’la tarihlenen höyük ile başlar. Mitolojik kaynaklarda Şehri Truva kahramanlarından Mopsos’un kurmuş olduğundan bahsedilmektedir. Kent, altın çağını Roma dö... daha🏛 Misis (Mopsuestia), Ceyhan Nehri kenarında, tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan antik şehir. Helen dininde “Mopsos’un ocağı” anlamına gelen bu isim, Bizans döneminde Malmistra / Mampsista diye anılıyordu. Bu isim Türkler’de Misis ismini almıştır. Günümüzdeki ismi ise Yakapınar’dır.
Antik kentin geçmişi üzerinde bulunduğu ve Neolitik Çağ’la tarihlenen höyük ile başlar. Mitolojik kaynaklarda Şehri Truva kahramanlarından Mopsos’un kurmuş olduğundan bahsedilmektedir. Kent, altın çağını Roma döneminde yaşamıştır, bu dönemde onarılan, yeni yapılarla donatılan kentin, surlarla çevrili bir akrapolis bölümü, tiyatrosu, kemeri, sur dışında bulunan stadionu ve hippodramosu vardır. Hitit, Asur, Makedonya ve Selevkosların eline geçmiş, Roma ve Bizans devirlerinde de önemli bir merkez olmuştur. MS. 8. yy.dan itibaren Abbasiler döneminde yeniden imar edilmiştir. 965'te yeniden Bizans'a geçen kent, sırasıyla 1082'de Anadolu Selçukluları'nın eline geçse de daha sonra Antakya Prensliği, Bizans ve Kilikya Ermeni Krallığı arasında el değiştirmiş ve 12. yy. sonunda burası Kilikya Ermeni Krallığı'na bağlanmıştır. 14. yy. başlarında Memlüklerin eline geçen ve günümüzde bu bölgede yaşayan Yörük aşiretlerinin yerleştiği kent, Memlüklere bağlı Ramazanoğlu Beyliği'nce yönetilmiştir. 1516 yılından sonra Osmanlı Devleti'nin hâkimiyetine giren ve 1602'ye kadar Ramazanoğullarının yönettiği Misis'te bugün ayakta kalmış olan eserler MS. 4. yy. ait bir “bazilikanın mozaik taban döşemeleri, dokuz gözlü bir taş köprü, akropol deki surlar, su kemerleri ve hamam kalıntıları ile ve Selçuklu ve Osmanlı döneminden kalan Havraniye Kervansarayı ve tek kubbeli mescittir”. Beldenin bugünkü adı Yakapınar'dır.
Şehrin günümüze ulaşan kalıntıları arasında bir bazilikanın mozaik taban döşemeleri, akropol surları, hamam, su kemerleri ve dokuz gözlü bir taş köprü, dağınık taş buluntuları vardır. Bir tek Hadrianus dönemi (MS. 117-138) yapılan tiyatronun kalıntıları tanınabilmektedir. Bizans, Selçuklu, Osmanlı döneminden kalma köprü kervansaray gibi tarihsel yapıtlar vardır.
- Ayrıca Misis'te Lokman Hekim'in Misis Köprüsü'nden geçerken ölümsüzlük ilacını kaybettiği, Yedi uyurlardan Karataş Dedenin Mezarınında burada bulunduğu rivayet edilmektedir.
Antik yerleşim hakkındaki ilk yüzeysel araştırma ve kazılar Misis Antik Kent bölgesindeki höyükte başlamıştır. 1956 ile 1958 yılları arasında Alman arkeolog Prof. Dr. T. Helmuth Bosser başkanlığında kazı çalışmaları 1957 yılında devam etmiş ve höyükte İslam dönemine ait kubbeli, tuğladan büyük bir sarnıç çıkarılmıştır. Yine aynı yılda tekrarlanan kazı çalışmalarında bulunan Bizans çanak çömleğinde ise figürlü tasvirler olduğu görülmüş,1958 yılında ise höyüğün doğu yamacında araştırma kazıları sırasında Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma dönemlerine ait kültür katları, şehir duvarları, kule ve kule kapıları sondaj işlemi yapılarak bulunmuştur. 1959 yılında, Misis Höyüğü’nün batısındaki kilisede 4. yy. ait mozaikler gün yüzüne çıkarılmıştır. Roma döneminden kaldığı iddia edilen bu kilisenin altında bir de Roma tapınağı olduğu bile düşünülmektedir. Daha sonrasında ise, höyüğün merkezinde ve batı yamacındaki kazı çalışmalarında Bizans ve daha sonraki dönemlere ait duvarlar ve yaklaşık 6 m. yüksekliğinde tuğladan kubbeye ait su sarnıcı tespit edilmiş yapılan incelemelerde sarnıcın çok daha eski dönemlere ait olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca, kilise içerisinde bazı Arapça mezar taşları ve çok sayıda Bizans dönemine ait pişirilmiş çanak, çömlek ve parçaları çıkarılmıştır.
Misis antik şehrinde 2012 yılından beri kazılar yapılmaktadır. kazılarda ortaya çıkan eserler günümüzde Adana Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. 🏛
🏛 *Lamos Antik Kenti*, Antalya, Alanya ilçesi yakınlarındaki bir antik kent.
Lamos, Alanya’nın 55 km. doğusunda Adanda Köyü'nün 2 km. kadar kuzeyindedir. Kent, yüksek ve sarp bir dağın zirvesini oluşturan iki tepenin üzerine kuruludur. Batıdaki tepenin MS. 3. yy. ortalarında Gallienus döneminde surlarla çevrildiği kentin giriş kapısındaki yazıttan anlaşılmaktadır.
Kent kapısı büyük bir kule ile korumaya alınmıştır. Surun iç kısmında ikinci bir sur kalıntısı vardır; bu da kentte iç kalenin varlığ... daha🏛 *Lamos Antik Kenti*, Antalya, Alanya ilçesi yakınlarındaki bir antik kent.
Lamos, Alanya’nın 55 km. doğusunda Adanda Köyü'nün 2 km. kadar kuzeyindedir. Kent, yüksek ve sarp bir dağın zirvesini oluşturan iki tepenin üzerine kuruludur. Batıdaki tepenin MS. 3. yy. ortalarında Gallienus döneminde surlarla çevrildiği kentin giriş kapısındaki yazıttan anlaşılmaktadır.
Kent kapısı büyük bir kule ile korumaya alınmıştır. Surun iç kısmında ikinci bir sur kalıntısı vardır; bu da kentte iç kalenin varlığını göstermektedir. İki tepe arasındaki düz alanda kentin agora, çeşme, tapınak gibi yapı kalıntılarına rastlanmaktadır. Kentin iki tapınağından biri Roma İmparatorlarından Vespasianus, öteki Titus adına yapılmıştır. Doğudaki tepede ise kayaya oyulmuş odalar ve büyük tip lahitlerden oluşan mezar yapıları ile nekropol alanı vardır. 🏛
🏛 *Lamponion (Lamponia) Antik Kenti,* Çanakkale, Ayvacık ilçesine 7 km. uzaklıkta *Kozlu köyü* yakınındaki Asar Tepe üzerinde kurulmuştur. Lamponion sözcüğünün Luwi-Pelasg dilinden geldiği düşünülürse de anlamı anlaşılamamıştır. Bununla beraber eski Hellen dilinde eklere verilen “Lampon”dan yola çıkılarak “Lampon’un Yurdu” da denilebilir.
Heredotos, buradan Pers kralı Darius’un komutanlarından Otanes’in, Antandros’dan sonra ele geçirdiği bir Troas kenti olarak söz etmiştir. Buna dayanılarak da ... daha🏛 *Lamponion (Lamponia) Antik Kenti,* Çanakkale, Ayvacık ilçesine 7 km. uzaklıkta *Kozlu köyü* yakınındaki Asar Tepe üzerinde kurulmuştur. Lamponion sözcüğünün Luwi-Pelasg dilinden geldiği düşünülürse de anlamı anlaşılamamıştır. Bununla beraber eski Hellen dilinde eklere verilen “Lampon”dan yola çıkılarak “Lampon’un Yurdu” da denilebilir.
Heredotos, buradan Pers kralı Darius’un komutanlarından Otanes’in, Antandros’dan sonra ele geçirdiği bir Troas kenti olarak söz etmiştir. Buna dayanılarak da Lamponion’un MÖ. V. yy. başlarında var olduğu bilinirse de, ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda bir söz söyleyebilmek çok zordur. Büyük olasılıkla Anadolu’lu bir halkın kurduğu ve yaşadığı bir kenttir. Troas’daki diğer kıyı kentleri gibi Atina’nın kurduğu Delos Deniz Birliğine pay ödemiş, Atina-Sparta savaşında ismi geçmemiştir. Lamponia’nın bulunduğu yerde arkeoloji kazıları veya yüzey araştırmaları yapılmadığından, yöre de bitki örtüsü altında olduğundan kalıntıları yeterli bir bilgi vermemektedir. Bununla beraber Kozlu köyünden Lamponia’ya giden yolun sonunda bazı kalıntılar olduğu da görülmektedir. Surlarla çevrelenen kentte çok sayıda kuyu ve sarnıç bulunmaktadır.
Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber M.Ö 5. yüzyılda kurulduğu tahmin edilmektedir.
Lamponia antik kenti, antik Troas bölgesinin en önemli kentleri arasında yer almaktadır. Kaz Dağları' nın batıya doğru uzanan eteklerindeki denizden yüksekliği 565 m. olan Kozlu Dağı'nın zirvesinde yer almaktadır. Denize hakim bir konuma sahip kentin, kuzeyinde Ayvacık, güneyinde Midilli, güneybatısında Behram Köy, doğsundaysa Ahmetçe Köyü bulunmaktadır. Kente en yakın antik kentler batıda Assos doğuda Gargara' dır. Kentin isminin geçtiği MÖ. 478-477 epigrafik kaynakta kentin Attika-Delos vergi listeleridir. Bu listelerde Lamponia'nın birliğe yüksek miktarda vergi ödediği bilinmekte. Bugün kente ait en göze çarpan mimari yapı kalıntısı kentin etrafını çevreleyen surlara ait bölümlerdir. Lamponia MÖ. 5. yy. - MÖ. 4. yy. kadar gümüş ve bronz sikkeler basmıştır. Lamponia' ya ait en geç sikkenin MÖ. 350' ye tarihlenmiş olması bu tarihten sonra Lamponia'nın ortadan kaybolması şeklinde yorumlanabilir. MÖ. 300' ler civarında Lamponia' nın Assos veya Gargara' ya katılarak sonlandığı düşünülmektedir. Kentin oturduğu arazi, yapısı itibariyle kuzey ve güneye kapalı ve tahkimlidir. Dikdörtgenler prizması şeklinde yapılan, ölü kuyusu olarak adlandırılan kalıntı, ilgi çekicidir. Edremit Körfezi'ne hakimdir ve yaklaşan düşman olması halinde *etraftaki yerleşim yerlerini uyarmak için kullanılan “alarm taşı” da orjinal bir uygulamadır.* 🏛
🏛 *İsinda,* Antalya ili, Kaş ilçesi yakınlarında bulunan antik bir Likya kentidir.
İsinda (Belenli) Kaş’a 13 km. mesafede Belenli mahallesinin hemen yakınındaki tepe üzerinde kurulmuştur. İsinda küçük bir Likya şehridir ve etrafı surlarla çevrilidir. Lykia dilinde yazılmış 3 mezar anıtı, kentin MÖ. 4'ncü yüzyılın ilk yarısından önce iskan edildiğini göstermektedir. Lykia Birliği’nin oluştuğu MÖ. 2. yy.da Aperlai ile beraber birlikte temsil edilmiştir. Tıpkı Apollonia’daki gibi “İsindalı Aperlai... daha🏛 *İsinda,* Antalya ili, Kaş ilçesi yakınlarında bulunan antik bir Likya kentidir.
İsinda (Belenli) Kaş’a 13 km. mesafede Belenli mahallesinin hemen yakınındaki tepe üzerinde kurulmuştur. İsinda küçük bir Likya şehridir ve etrafı surlarla çevrilidir. Lykia dilinde yazılmış 3 mezar anıtı, kentin MÖ. 4'ncü yüzyılın ilk yarısından önce iskan edildiğini göstermektedir. Lykia Birliği’nin oluştuğu MÖ. 2. yy.da Aperlai ile beraber birlikte temsil edilmiştir. Tıpkı Apollonia’daki gibi “İsindalı Aperlailılar” şeklinde şehrin ismini gösteren kitabeler mevcuttur.
İsinda, daha çok ufak bir beyin veya sülalenin oturduğu müstahkem bir mevki durumundadır. Kent uzun süre varlığını sürdürmüş ve Paxromana Dönemi'nde Antiphellos’un gelişip, zenginleşmesi ve İsinda halkının kıyıdaki bu kente göçmesiyle zamanla terk edilmiştir.
Akropolü çevreleyen, yörenin doğal oluşumu düzgün dörtgen kireçtaşı bloklardan yapılmış sur duvarları özellikle kuzey ve kuzeydoğu köşede daha belirgindir. Sur içerisinde yağmur suyu toplamaya yarayan kuyu ve sarnıçlar bulunmaktadır. Ayrıca surun ortasına yakın yerde uzun bir yapının temel izleri seçilebilmektedir. Bu küçük kentin en önemli kalıntısı akropolis doruğunun altındaki, alınlığında Lykia dilinde yazıtı bulunan ev biçiminde iki anıtsal mezardır. Belenli Köyü doğrultusunda veya Aperlai istikametinde kaya mezarlarına rastlanıldığı gibi, Roma Devri'ne ait Lykia tipi lahitlerde görülebilir. 🏛
🏛 *Gerga Antik Kenti,* Aydın’a bağlı Çine İlçesi, Deliktaş Mevkiinde yer alan kent, Alabanda antik kentinin 13 km kuzey-batısında yer alıyor. Kentin tarihinin arkaik döneme kadar gittiğini gösteren izler var. Kent içinde görülebilen kalıntılar arkaik dönem ve Roma dönemine ait. Gerga, Karia kültürünü yansıtan önemli bir merkezdi. Dağlar arasında kurulmuş bir kent olması nedeniyle Karia karakterini korumuş olan kentlerden biri olarak nitelendiriliyor. Sur duvarları tipik Karia stilinde yapılmış.
... daha🏛 *Gerga Antik Kenti,* Aydın’a bağlı Çine İlçesi, Deliktaş Mevkiinde yer alan kent, Alabanda antik kentinin 13 km kuzey-batısında yer alıyor. Kentin tarihinin arkaik döneme kadar gittiğini gösteren izler var. Kent içinde görülebilen kalıntılar arkaik dönem ve Roma dönemine ait. Gerga, Karia kültürünü yansıtan önemli bir merkezdi. Dağlar arasında kurulmuş bir kent olması nedeniyle Karia karakterini korumuş olan kentlerden biri olarak nitelendiriliyor. Sur duvarları tipik Karia stilinde yapılmış.
Gerga adı, kaynaklarda bir kent olarak belirtildiği gibi yerel bir tanrıya ait olabileceği de belirtiliyor. En önemli yapı halen ayakta olan ve tapınak olarak adlandırılabilecek özelliklere sahip bir yapı. Yapının hemen altında yere düşmüş anıtsal heykelin Kybele’ye ait olabileceği düşünülüyor. Kaynaklardan ve çevre halkından öğrenildiği kadarıyla, heykel zamanımızdan 20-30 yıl kadar önce ayaktaydı.
Gerga Antik Kenti, Türkiye’de bulunan en gizemli ve mistik kentlerden biri olarak kabul ediliyor. Zira tarihi ile ilgili yeterli bilgi olamayan bu antik kentin mimari yapısının da bakılarak anlaşılamayacak karmaşıklıkta. Gerga Antik Kenti’yle ilgili dönemin ünlü yazarları ‘Plinius, Strabon ve Heredotos da yazılar yazmıştı.
Karya karakterini korumuş olmasıyla dikkat çekiyor. Ancak antik kent mi, kült merkezi mi, kahraman adı mı, tanrı ismi mi olduğu hâlâ bilinmiyor.
Çine-Gerga antik kenti yolunun bir kısmı asfalt değil. Bu nedenle de araçla ulaşım neredeyse imkânsız.
Eğer Alabayır Köyü’nden rehberle yürürseniz 3,5 km, Kırksakallar Köyü’nden yürürseniz 8 km’lik bir parkur sizi bekliyor.
Gerga antik kenti gezilecek yerler:
Gerga’da ne olduğu henüz anlaşılamayan yapılar, çeşmeler, heykeller, üzerinde Gerga, Gergas, Gergakame yazan kayalar var.
Tapınak ya da anıt mezar:
Gerga merkezi Karia tarzındaki kavisli bir teras duvarıyla çevrili. Terasın üzerinde tapınak mı, anıt mezar mı olduğu bilinmeyen bir yapı dikkat çekiyor. Kapının üzerindeki alınlıkta Gergas yazıyor. Bu yapının tavanı ahşap görünümlü bir teknikle taş kirişler ve yassı taşlardan inşa edilmiş.
Bu mimaride bir yapı dünyanın hiçbir yerinde bulunmadığından Gerga’nın da ne olduğu tam anlamıyla çözülemiyor. Kazı çalışmaları devam ettikçe Gerga’nın bir kutsal alan mı, bir antik kent mi, yoksa bir tanrı veya kahraman ismi mi olduğu da anlaşılacak.
Heykel: Bu yapıdan sağa doğru ilerleyince kutsal alanın önemli bir yapısının izleri görülüyor. Ana kayaya işlenmiş aslan pençesi, boğa başı, aslan başı ve yerde yatar halde duran heykel kalıntıları var.
Çeşme: Bazı kaynaklara göre mezar denilen, George Ewart Bean’e göre ise bölgenin arazi ve iklim koşulları değerlendirilerek yapılan çeşme binalarının kalıntıları görülüyor.
Dikilitaş: Bu yapının aşağısında 2 dikilitaş var. 3,80 m. yüksekliğe, 2,50 m. genişliğe sahip dikilitaşlar üzerinde Gerga yazıyor. İki taşın arasında bir heykel olduğunu tahmin edilen çukurlar ve kaide parçaları var.
Buradaki heykel ne yazık ki aşağıdaki bölüme düşmüş. Kybele’ye ait olabileceği düşünülen anıtsal heykelin baş kısmı da ne yazık ki artık yerinde değil. Bu baş kısmının kocaman ağzı ve birbirinden ayrık küçük gözleri varmış. Kaynaklardan ve çevre halkından öğrenildiği kadarıyla heykel 20-30 yıl kadar önceye kadar da sapa sağlam ayaktaymış. Maalesef binlerce yıllık insanlık miraslarını zarar veren define avcıları bunu da tahrip etmiş. 🏛
🏛 *Idyma Antik Kenti*, Muğla, Ula ilçesi , Gökova köyünün üzerindeki tepede bulunmaktadır. Günümüzde İdyma kentine ait kalıntılar Gökova köyünden Kıran dağı eteklerine kadar uzanmaktadır. Gökova köyünün hemen kuzeyinde yükselen tepe üzerinde MÖ. 4. ve 3. yüzyıllara tarihli kentin akropolisine ait kalıntılar göze çarpmaktadır. Aynı tepenin doğu tarafında nekropolis yer almaktadır. Tepe boyunca uzanan kayaların oyulması ile elde edilmiş mezarlar vardır. Kaya mezarlarından bazıları dönemi içerisi... daha🏛 *Idyma Antik Kenti*, Muğla, Ula ilçesi , Gökova köyünün üzerindeki tepede bulunmaktadır. Günümüzde İdyma kentine ait kalıntılar Gökova köyünden Kıran dağı eteklerine kadar uzanmaktadır. Gökova köyünün hemen kuzeyinde yükselen tepe üzerinde MÖ. 4. ve 3. yüzyıllara tarihli kentin akropolisine ait kalıntılar göze çarpmaktadır. Aynı tepenin doğu tarafında nekropolis yer almaktadır. Tepe boyunca uzanan kayaların oyulması ile elde edilmiş mezarlar vardır. Kaya mezarlarından bazıları dönemi içerisindeki sosyo-ekonomik farklılıkları göstermesi adına, Anadolu’daki birçok antik kentte görebileceğimiz tapınakların formuna uygun olarak, diğer kaya mezarlarından daha zengin bir tarzda yapılmıştır. *Söz konusu kaya mezarlarından en iyi korunmuş örneği günümüzde Akyaka-Gökova köyü arasında, İnişdibi olarak adlandırılan mevkideki anıtsal kaya mezarıdır.* Aynı yol üzerinde Azmak kenarındaki alçak tepe üzerinde yer alan Bizans kalesi tarihe direnerek ayakta durmaya çalışmaktadır.
İdyma ile ilgili ilk bilgiler antik yazarlardan edinilmektedir. Strabon, İdyma’dan Bargasa olarak bahsetmiştir. Strabon’un bu tanımlamasına dayanarak 19. yy. ile birlikte bölgede araştırmalar yapmaya başlamış olan batılı “gezginler kentten Bargasa olarak söz etmişlerdir”, ancak Fransız araştırmacılar M. Ch. Diehl ve M. G. Cousin Gökova köyünde keşfettikleri bir yazıt ile Akyaka ve Gökova köyünde kalıntıları yer alan kentin Bargasa değil, İdyma antik kenti olduğunu keşfetmişlerdir. Söz konusu yazıttaki ibareden İdyma’nın, çevresindeki yerleşimleri içine alan bir federasyona liderlik yaptığı anlaşılmaktadır.
İdyma ismine tarihte ilk kez Hitit yazılı belgelerinde, Anadolu kökenli yerel bir isim olan “İtuma” olarak rastlanmaktadır. Ancak Hitit belgelerinde geçen ismin İdyma ile olan bağlantısı tartışmalıdır. İdyma antik kenti tarih sahnesinde ilk kez MÖ. 5. yy.ın ortalarında görülmektedir. İdyma bu yüzyılda, Atina önderliğinde Anadolu’daki Pers egemenliğine karşı kurulan Attika-Delos Deniz Birliği’ne üyedir ve birliğe ait vergi listelerinde MÖ. 453 tarihinde birliğe düzenli olarak vergi ödemeye başladığı anlaşılmaktadır.
Paktyes yönetiminde İdyma,
sikkelerinin ön yüzünde Yunanistan kökenli tanrı Pan, arka yüzlerinde de incir yaprağı darp edilmiştir. Kısa bir süre sonra MÖ. 440 dolaylarında Karia bölgesindeki birçok kent gibi İdyma da Attika-Delos Deniz Birliği’nden çıkarılmıştır. Buna bağlı olarak MÖ. 425’e ait birliğin vergi listelerinde İdyma ismine son kez rastlanır. Bu tarihten sonra İdyma hakkında kapsamlı bir bilgi elimizde bulunmamaktadır. Bilinen, Rhodos adasının, antik dönemde Rhodos Peraia’sı (Rhodos adasının tam karşısındaki topraklar) olarak anılan Batı Anadolu’nun bu bölgesindeki kent yönetimlerini ele geçirmeye ve buralardaki kentleri ekonomik, kültürel ve politik egemenliği altına almaya başladığıdır. Rhodos’un bu bölgede ve İdyma üzerindeki hegemonyası Roma dönemine kadar devam etmiştir. Bununla birlikte MÖ. 5. yüzyıl içerisinde Yunanistan anakarasında Atina ve Sparta arasındaki iktidar mücadelesinden Anadolu’daki kentler de etkilenmiş ve Karia bölgesindeki kentler Atina ve Sparta tarafından işgal edilmiştir. Buna bağlı olarak MÖ. 407’de Atinalı komutan Alkibiades yirmi gemi ile antik dönemin Keramikos körfezi, günümüzün Gökova körfezine gelmiş ve buradaki kentlerden yüz talanton değerinde vergi toplamıştır. Hemen ardından MÖ. 406’da ise Spartalı komutan Lysandros’un, donanması ile birlikte yine Gökova körfezine geldiğine ve Atina’nın müttefiki Kedrai kentini (Sedir adası) ele geçirdiğine ve kentin halkını köle yaptığına tanık olmaktayız.
MÖ. 4. ve 3. yy. boyunca İdyma antik kenti, Rhodos Peraia’sına bağlı bir kent olarak varlığını sürmüştür. MÖ. 201’de Makedonia kralı V. Philippos’un kısa süreli işgaline uğrayan kent, İ.Ö. 197’de Rhodoslu General Nikagoras tarafından tekrar Rhodos yönetimine dahil edilmiştir. İ.Ö. 129 ile birlikte Karia bölgesi Roma’ya dahil olmuştur, fakat bu dönemde İdyma’nın Rhodos Peraia’sına mı dahil yoksa Roma yönetimi altında mı olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Panamara’dan (Yatağan-Bağyaka) ele geçen bir yazıta (Yazıtta Rhodosluların, Zeus Panamaros kültünü onurlandırmak için davet edildiği yazmaktadır) dayanarak, İ.S. 2. yy.a kadar Rhodos peraiasının Stratonikeia’ya kadar uzandığını ve böylelikle İdyma’nın da bu döneme kadar Rhodos yönetimi altında olduğunu söylemek mümkündür.
İdyma’dan Roma dönemine ait birçok yazıt keşfedilmesine karşın, İdyma’nın Roma dönemindeki yerleşimi bilinmemektedir. Gökova köyünün kuzeyindeki kalıntılar en geç MÖ. 4-3. yüzyıllara tarihlidir. Bu da bize söz konusu yerleşimin bu yüzyıllarda terk edildiğini ve kentin günümüzde modern Akyaka yerleşiminin bulunduğu yere taşındığını göstermektedir.
Bizans dönemi ile birlikte kent nüfusunun azaldığı ve yerleşimin eski önemini yitirdiği görülmektedir. Bu döneme ait en önemli kalıntıların başında Azmak’ın hemen kuzeyindeki tepede yükselen Ortaçağ kalesi gelmektedir. Kale 12. yüzyılda Batı Anadolu’ya yönelik akınlar düzenleyen Türklere karşı yapılan kalelerden biri olmalıdır. Kale dışında Bizans dönemine ait günümüze kadar ulaşan diğer yapılar ise bugün Orman İşletmeleri Bölge Şefliği’nin yer aldığı ormanlık alandaki üç apsisli kilise kalıntısıdır. Kilise Akyaka Belediyesi tarafından kısmen de olsa koruma altına alınmıştır. Ayrıca Akyaka çöplüğünün bulunduğu Eski İskele mevkiindeki ormanlık alanda da Bizans döneminden kalma çiftlik yapıları, bölgede nüfusun azalıp kentin terk edilmeye başladığını ve yerini küçük kırsal yerleşimlere bıraktığını göstermesi açısından önemlidir. Bizans döneminin ardından 13. yüzyıl ile birlikte bölge Türklerin eline geçmiştir. Ardından Menteşe Beyliği’ne ve sonrasında 1420’de Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. 🏛