Sanıyorum 16 yaşındaydım, Frankfurt'da Sachsenhause'da ilk kez bir jazz grubunu izledim ve o zamandan beri de dinliyorum. Bilmediğim çok grup var, belki burada hep beraber paylaşarak birbirimize öğretiriz.
Namık Tan'ın kaleminden ABD Türk Büyükelçilik binasının hikayesi:
...
Ahmet ve Nasuhi kardeşlerin düzenlediği caz konserleri öyle büyük ses getirmeye başladı ki, Büyükelçilik konutu adeta bir müzik merkezi haline dönüşmüştü. Bu durum, bir süre sonra başkentin ileri gelenlerini rahatsız etmeye başladı. Türk Büyükelçiliği, o dönemde uygulanmakta olan yasaklara ve kısıtlamalara aldırış etmeden, siyahlarla beyazları biraraya getiriyor, bu suretle adeta ırkçılığa karşı meydan okuyordu. Bir gün, gün... dahaNamık Tan'ın kaleminden ABD Türk Büyükelçilik binasının hikayesi:
...
Ahmet ve Nasuhi kardeşlerin düzenlediği caz konserleri öyle büyük ses getirmeye başladı ki, Büyükelçilik konutu adeta bir müzik merkezi haline dönüşmüştü. Bu durum, bir süre sonra başkentin ileri gelenlerini rahatsız etmeye başladı. Türk Büyükelçiliği, o dönemde uygulanmakta olan yasaklara ve kısıtlamalara aldırış etmeden, siyahlarla beyazları biraraya getiriyor, bu suretle adeta ırkçılığa karşı meydan okuyordu. Bir gün, güneyli bir Senatörden Büyükelçi Ertegün’e bir mektup geldi. Mektupta özetle şöyle diyordu: “Sayın Büyükelçi, her gün Kongre’ye gelip, giderken konutunuzun önünden geçiyorum. Hemen her defasında birçok siyahinin ön kapıdan binaya girip, çıktıklarına şahit oluyorum. Bu insanlara nasıl muamele edileceğini biliyor olmalısınız. Ön kapıyı kullanmalarını yadırgadığımı söylemeliyim. Benim gördüklerim doğru mudur?”
Büyükelçi Mehmet Münir Ertegün Senatöre şu tarihi cevabı gönderir: “Sayın Senatör, Kongre’ye gidip, gelirken gördükleriniz doğrudur. Ön kapımızı kullanan siyahiler bizim dostlarımızdır. Biz dostlarımızı daima ön kapıdan evimize alır ve ağırlarız. Bir gün sizi de evimizde misafir etmekten şeref duyacağımızı belirtmek isterim. Ancak, ön kapıyı kullanmak sizi rahatsız edecekse, sizi arka kapımızdan evimize alır ve ağırlarız”. Büyükelçimizin bu yanıtı, kısa sürede Washington çevrelerinde duyulur ve büyük yankı yaratır. Özellikle, siyahi camiada derin bir memnuniyete sebep olur. Büyükleri o devirde yaşayan siyahilerin birçoğu bu hikayeyi bugün dahi şükran duygularıyla anlatırlar.
...
Serdar Turgut bugün HaberTürk deki yazısında Jazz sevdalılarına hitap etmiş.
Sevişirken dinlenecek müzik
Aşk, sevişme, duygulu ortamlar söz konusu olduğunda başlıkta kast...
İSTANBUL'DA İLK CAZ TOPLULUĞU
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un eğlence yaşamı oldukça renkliydi. Bunu anlamak için 1925 yılında Fransızca yayınlanan mizah dergisi Pıst’ın ilanlarına göz atmak yeterli. Pera 220 numarada bulunan "Turan Bar"da iki orkestra ve artistik program yer almaktadır. Eski Yani Birahanesi, yeni adıyla Splendid Restoran'da akşamları danslı çay (thé-dansant), geceleri ise Çerepinsky'nin yönetiminde çalan bir orkestra bulunmaktadır. Rose Noire Rus Lokantasında ise cumart... dahaİSTANBUL'DA İLK CAZ TOPLULUĞU
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un eğlence yaşamı oldukça renkliydi. Bunu anlamak için 1925 yılında Fransızca yayınlanan mizah dergisi Pıst’ın ilanlarına göz atmak yeterli. Pera 220 numarada bulunan "Turan Bar"da iki orkestra ve artistik program yer almaktadır. Eski Yani Birahanesi, yeni adıyla Splendid Restoran'da akşamları danslı çay (thé-dansant), geceleri ise Çerepinsky'nin yönetiminde çalan bir orkestra bulunmaktadır. Rose Noire Rus Lokantasında ise cumartesileri yapılan "gala gecesi"nde danslar-sürprizler bizleri beklemektedir. Dergide bu tür programlar düzenleyen yerlerin ilanları sürüp gider: George Birahanesi, Kohut Otel Lokantası, "Degustation" İtalyan Lokantası, (ex Kroecker) Novotni vb. Ama en çarpıcı program, F.Thomas'ın yönetimindeki Maksim Restaurant'da bulunmaktadır. Cuma ve pazar günleri dans matineleri ve konserler; perşembeleri gala geceleri; cumartesileri "özel samimi geceler"e ayrılmıştır. Maksim'de jazz-band çalmakta ve verdiği ilana bakılırsa "en iyi müzik" icra edilmektedir.
Bu Maksim ve sahibi Thomas üzerinde kısaca durmak gerekiyor. Fikret Adil ve Willy Sperco’nun verdiği bilgilere göre, Çarlık Rusyasında Moskova’da büyük ve ünlü bir lokanta-barın sahibi olan, orada sarışın bir Rus kadınıyla evlenen ve aslen Amerikalı bir zenci olan Thomas, Bolşevik devriminden sonra Türkiye’ye gelmişti. Önce Şişli’deki “Hopital da la Paix” hastanesinin yanında Stella adında bir dansing açtı. İstanbul’un işgal yıllarında ününe ün katan Thomas, kısa sürede Taksim Meydanına geçerek burada Maksim’i hayata geçirdi. Fikret Adil, İstanbul’da ilk caz topluluğunun mütareke yıllarında burada çaldığını şöyle anlatır:
“Gerçek anlamıyla ‘Caz’ takımını İstanbul, ilk olarak Maksim'de dinledi. Bu dinlenilen caz, ‘7 Palm Beach’ adını taşıyan ve her biri birer virtuoz olan yedi zenciden oluşan orkestraydı. ‘Palm Beach’orkastrası, bir yolculuk için oluşturulmuş orkestraydı. Yedi zenci cazband artisiti, yolculuğa çıkmaya karar vermişler, masraflarını karşılamak için de bir orkestra yapmışlardı. Gecede, bizim paramızla 150 lira aldıkları halde, amaçları para kazanmak değildi. (…) Palm Beach cazbandı, İstanbul’a yalnız cazbandın ne olduğunu dinletmekle kalmadı. Memlekette ne kadar çalgı çalan varsa. Bugünün en iyi cazbancıları da içlerinde, cazbandın ve caz temposunun ne olduğunu onlardan öğrendiler. Hâlâ da bugüne kadar İstanbul’a bunlar ayarında bir caz orkestrası gelmemiştir, diyebilirim. Esasen, Palm Beach topluluğu İstanbul’u yolculuklarının son durağı olarak belirlemişti. Burada sözleşmeleri bitip de ayrıldıktan sonra birbirlerinden de ayrıldılar ve herbiri dünyanın büyük orkestralarındaki yerlerini aldılar.”
Palm Beach orkestrası gelmeden önce, Maksim’de Beyaz Rus ve Türklerden kurulu bir orkestra çalmaktaydı. Thomas, Palm Beach’e oldukça yüklü bir para ödemesine rağmen, bu orkestrayı da dağıtmamıştı. Gerisini yine Fikret Adil anlatsın: “Onlara önemli bir görev verdi. Görev şu: Her gece Palm Beach orkestrası çalmaya başladığı vakit, ders dinler gibi dinleyecekler. Kuşçu kahvelerinde, acemi kuşlar ustalardan nasıl ders geçerlerse, tıpkı öyle. Fakat dinlemek yetmiyordu. Dinlenilen parçaları zaptetmek, yani notaya almak gerekiyordu. Nota getirilemez mi diyeceksiniz. Getirelemez, diyeceğim. Çünkü, notayı getirtince ‘telif hakkı’ ödemek gerekir. Memleketimizde bu hak tanınmadığı için, buraya nota göndermezlerdi. Gelenler de kaçamak gelebilirdi. Bunun da çaresi bulundu. Zenci orkestrasının şefi, işleri bitince, notalarını alıp, en güvenilir yer olarak götürür, müdüriyete teslim ederdi. Müdüriyet de, onlar gittikten sonra, bu emanete musiki adına ihanet ederek, yerli orkestrayı çağırır, notaları kopya ettirirdi. Böylece, Maksim müdüriyeti sayesinde, memlekete, başında ‘Yanko’ olan mükemmel bir yerli cazband kazandırılmış oldu.” (...)
Kaynak: Gökhan Akçura, "Caz Öncesi Caz," İstanbul Twist, Everest Yayınları
International Jazz Day Birleşmiş Milletler tarafından ilk kez 2011 yılında, jazz ve onun dünya halklarını birleştirmedeki rolünü vurgulamak için duyuruldu.
Bugünün fikir babası, aynı zamanda UNESCO'nun iyi niyet elçisi de olan jazz piyanisti Herbie Hancock'dur. Pandemi nedeni ile bu sene sanal ortamda kutlanmaya çalışılıyor.